Cumhuriyet 4 Mevsim Gezi ekindeki, Serdar Kızık'ın Ege'nin İmbatı adlı köşesinden: Ne güzel yazmış. Ancak yaşayan yazabilir bunları…
Bitmeyen bir hikâyedir yolculuk. Yaşamın olağan akışında bir ezberi bozmaktır.
Bir arayıştır, rutine karşı. Dünyaya, insanlara, doğaya, olup bitenin tümüne farklı bir bakış ve eylemlilik bazen. Kaçma, kovalama, merak, arayış, keşfetme, görme, sıkıntı ve heyecan.
Kendini ve başkalarını anlamadır ya da anlamaman. Arayış ya da aramayış da...
Karmaşadır, halüsinasyon ve ilham kaynağı.
Suskunluk, pişmanlık ya da neşeli bir kahkaha, hayrettir, şaşkınlık bazen.
Henüz ismi konmamış renk tonları, bana göre daha çok mavi...
Uçuk kaçık, sırlı, bazen de ciddi.
Mutluluktan uçulan en yüksek zirve, bazen tersi en dibe çökme, en kuytularda saklanma hali.
Bazen bir avuntu, bazen bir sahici yanıt.
Bilinmezliğin en şehvetli tarafı.
Lir dokunuşu, derin bir arya, görkemli senfoni.
Gece bütün ürpertilerle deniz olma, buğday tarlasında serinleme, gökyüzünde uçurtma, ormanda uğultu...
Boşlukta baş dönmesi...
En yumuşak dokunuşlar.
Rüzgârın sesi, bir ağaçkakan tıkırtısı.
Baş döndürücü kokular.
Yokluğun yorgunluğu, varlığın gönenci...
Yakamoz çarpıntısı, suda balık, bir kadeh rakı, yelkenin ucundaki bayrak, teknenin dibe giden demiri... Fenerin kuytusu, lambanın fersiz ışığı, sırtını verdiğin ağların rahatlığı...
Bir gerçeğin ütopyaya dönüşmesindeki ikilem. Yarılmış bir gerçeğin içinde, "kaybetme" üzerine kurulan korkular. Gerçekliğinden şüphe edilen sevişmeler.
Geçmiş, şimdi ve gelecek... Ya da birbirine geçen bütün zamanların hikâyesi. Zamanı tariflemenin zorluğu. Gelen etkisine göre, geçen "şimdiki". Dolayısıyla o anın, büyük bir şaşkınlıkla "şimdiki zamanın hikâyesine" dönüşmesi.
Ve sevdanın bin bir halleri...
Bahar bir başka kışkırtıyor... Bundan ötürü hayata ve yola devam. Yoldan çıkmadan, çıkmaz yollardan korkmadan... Yol serüveniniz bitmesin, karşılaşmak an meselesi...