7 Mart 2008 Cuma
Son üç yılda beni en zorlayan üç yürüyüş oldu ise bu bir tanesi. Kızılcaören’de araçtan inip hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra güle oynaya yürüyüşümüze başladık.
Önce, yağmur yağdığı için fotoğraf makinemi bir türlü çıkaramadım. Gerçi yükseldikçe bu kara çevirdi ama… Keyif kaçıran birinci madde.
Sonra giydiğim yağmurluk vücudumun hava almasına engel olarak bir sauna görevi yaptı, önce sırılsıklam oldum ve ilerleyen zamanda yavaş yavaş soğuk iliklerime işlemeye başladı. Yemek molası verdiğimizde kar yağışı altında üstümü değişip ısınma çabası ve üşümenin verdiği isteksizlikle bir şey yiyemedim. Keyif kaçıran ikinci madde.
Son olarak ta bitmek bilmeyen diz boyu derinlikteki kar. Özgür basta olmak üzere Can, Ali ve adini bilmediğim bir dostumuz iz açmasalardı sanırım çoğumuz o dağda mahsur kalırdık. Ama, burada diğer canlar alınmasın, esas yükü Özgür sırtladı. Sağolasın canavar ve fedakar genç dostum.
Az kaldı, hadi şimdi, şu tepeyi de aştık mı tamamdır… Eeee… Yeter be, bit artik… Sonra birden bir vadi ve Soğuksu Ulusal Parkına uzanan evler… Her şey bitti işte… Sanki o ana kadar yaşadığımız sorunlar hiç yaşanmamıştı… Tabii bunda tırmanmanın bitip inişe geçmemizin de etkisi yok değildi.
Böyle bir gariplik olabilir mi? Oluyor işte… Beş dakika önce küfür edip, lanetler okurken beş dakika sonra her şeyi unutup muhteşem bir keyif duygusuna kapılıyorsun…
Sanırım doğa yürüyüşçülüğünün ve dağcılığın güzel yani bu olsa gerek.
Zaten zorlukları göğüslemesek, onları aşmasak ve hep lay lay lom yürüsek iş giderek monotonlaşır ve can sıkmaya başlar.
Ulusal Parktaki vadi tabanına indikçe ortamın ne derece nemli olduğu ağaçların üzerindeki çeşitli yosunlardan belli oluyor. Azeri dostumuz Nasır bu duruma çok şaştı. Ankara’ya bu kadar yakın bir Karadeniz ortamı onu olduğu kadar beni de çok keyiflendirdi.
Eh işte yine de son anlarda fotoğraf makinemi çıkarıp birkaç tane enstantane yakalayabildim. Belki de keyfimin geri gelmesinde önemli bir etmen bu ;-))) Beni tanıyan dostlar bilir; deklanşör manyağıyımdır. Şu hale bakin sadece 25 tane fotoğraf yollayabiliyorum sizlere… Utanılacak bir rekor… Heh, heh, heeee!....
http://picasaweb.google.com.tr/Ahmet.Rustu.Hatipoglu/SOUKSU2Mart2008
Haaa… Bu arada bu günün gecesinden söz etmezsem eksiklik olur. Akşam dokuza kadar zor ayakta durabildim. Her olasılığa karşı bir Brufen aldım, rahat uyuyabilmek için. Birkaç sayfa okuduktan sonra sızmışım. Ama gece yarısına kadar birkaç kez inleyerek uyandım. Böyle birşeyi ilk defa Likya Yolu yürüyüşlerimin ilkinde ikinci gün yaşamıştım. Ondan beri bu ilk.
Sabah yine bir Soğuksu parkuruna hazır uyandım… Ama baktım yine bir Pazartesi imiş bugün… Siz anlarsınız onu!.. ;-)))