SANAL ORTAMIN DAYATTIKLARI (FACEBOOK)


18 Şubat 2008 Pazartesi

A. Rüştü Hatipoğlu – 16 Şubat 2008

Başta çok eğlenceli gelmişti; yeni arkadaşlar edinme, eskilerini bulma, birbirinize bedavadan armağanlar verme, ormanları kurtarma, açlığa engel olma, yeni sevgililer (!) edinme, hiç tanımadığın insanlarla öpüşme ve hatta sevişme (pozisyon seçimi de serbest) ve daha bir sürü şey…

Girdap yavaş yavaş başladı içine çekmeye… Neredeyse başka işe zaman ayırmak olanaksızlaştı; üretici, ciddi düşünmek çok daha önemlisi insanlara dokunmak, fiziksel ve ruhen, kısaca insan olmak için zaman kalmamaya başladı… Düşünen, üretici olmak isteyen bir insanın buralarda bir şeylerin yanlış gitmeye başladığını görmesi fazla zaman almadı.

İnsan sıcaklığını duyumsamak, soluğunu yanıbaşında hissetmek, birlikte gülmek, ağlamak kısaca paylaşmak bu ortamda olası değildi. Ama sanal ortam sana bunları yapabilmek için zaman bırakmıyor ki!..

Kendini onlarca, yüzlerce insanla bir şeyleri paylaştığını zannederken gittikçe yalnızlığın kucağına daha fazla oturuyorsun. Bakıyorsun listene, onlarla (10) başlatmışsın grubunu ama birden yüzler (100) söz konusu… Vay be ne çok arkadaşım varmış!.. Aaa bak şu kendisini çok popüler sanan kişinin grubunda ne kadar az insan var… Hah, hah, haaa!.. Üstelik bana sarılan, beni öpen, benimle flört eden onunkinden daha fazla di’mi? Bak bak Sevgililer Gününde aldığım hediyelerin haddi hesabı yok… İçki, öpücük, kucak ve daha neler neler…

Ama neden kendimi bu kadar yalnız duyumsuyorum?

Yüzlerle ifade edilen arkadaşım var. Güney Afrika’dan, Kanada’dan, Brezilya’dan, İngiltere’den, Çin’den ve daha bir sürü yerden… Türk arkadaşlarımdan söz etmeğe gerek bile yok.

Ama neden sıcaklıkları beni ısıtmıyor, içimi ışıtmıyor?

Al işte birisi daha bana harika görünüyorsun diyor… Bev (Beverley) ikide birde dürtmeyi bıraksana… Ama ne yapayım seni çok seviyorum!..

Ama neden bu sevgiyi ben hissetmiyorum?

Halbuki bütün insanlar gibi benim de sevgiye gereksinimim var.

Birileri bir şeylerimi mi çalmanın peşinde? Yıllardır sinsice içine itildiğimiz yalnızlığın boyutlarını ve hacmini mi genişletmeye çalışıyorlar?

Bırakın beni beee!.. Ben dokunmak, dokunulmak; koklamak, koklanmak; öpmek, öpülmek istiyorum… Dostumun kokusunu beynimin en küçük hücreleriyle duyumsamak istiyorum… Ben onun sesini, kahkahasını, hıçkırıklarını duymak istiyorum… Sırrını kulağıma fısıldamasını, ilerideki hedeflerimizi birbirimizle paylaşmayı, gerektiğinde bana bağırmasını hatta küfretmesini istiyorum…

Yeter beee!... Beni yalnızlığın kucağına atmaya çalışmayın…