PAZARTESİ YÜRÜYÜŞÜ
15 Şubat 2021
Bir haftasonu hapsinden sonra yapılacak en güzel şey yine doğaya kaçmaktı. Hedefim Ağla yolundan sapılan televizyon vericisinin olduğu tepeye giden yol güzergâhında, hemen hemen orta noktalarda, bölgeye hâkim bir tepeye gitmek. Son gittiğimde hoş kır çiçekleri ile karşılaşmıştım, belki bu sefer yeni ve farklıları ile karşılaşma umudum var. Fuji FinePix S9500 ile manzara fotoğraflarında pek başarılı değilim. Unutmuşum makinenin huylarını!.. Hâlâ anlamaya çalışıyorum. Ancak makro çekimlerde çok iyi.
Arabayı Ağla yoluna park ettim. Yükseklerin soğuğu hemen vurdu. İyi ki yanıma Zirve’nin polar ceketini almışım. Geçirdim üstüme keyifle yola koyuldum.
Yol üzerinde en az üç tane şelaleden geçeceğim. Son günlerdeki yağışlar onları coşturmuş olmalı. Daha önceki yürüyüşlerimde yaz ve sonbahar olduğundan şelalelerin yolu kestiği yerlerden rahatlıkla, çok ıslanmadan geçmiştim. Bakalım şimdi ne ile karşılaşacağım.
Fazla düşünmeme gerek kalmadı biraz sonra coşkun bir şekilde akan ilk şelaleye ulaştım. Gürültüden pek hoşlanmam ama suyun şarıldayarak çıkardığı coşkulu ses beni de coşturdu. Kısa bir yürüyüşten sonra acaba gelen şelaleleri geçebilecek miyim diye düşünmeme neden olan coşkulu sesleri duymaya başladım. En büyük olan üçüncüyü uzaktan gördüğümde daha da bir keyiflendim. Esas kısmı yolun alt tarafında vadiye doğru ilerliyor ve bulunduğum noktadan harika görünüyor.
Biraz sonra ikinci şelaleye ulaştım. Biraz da orada oyalanıp fotoğraflar çektikten sonra az ilerideki üçüncüye doğru ilerledim. Öylesine bir coşkuyla çağlıyordu ki bir an hiç kımıldamadan seyrettim. Karşıya pek geçebileceğimi sanmıyorum. Bu tarafta biraz fotoğraf çektikten sonra bir yoklarım. Hangi açıdan, nasıl, nereyi çekeceğini şaşırıyor insan. Bu kadar bir şey bile beni rahatlatıp mutlu ediyor.
Evet, sıra geldi karşıya geçmeye. Orayı yokladım, ı-ıııh!.. Öbür tarafı yokladım, o da olası değil. Neyse bu güzelliklere tanık olma şansını yakalamış olmak bile beni tatmin etti ve dönüşe geçtim. Ama yürüyüş mesafe ve süresi pek doyurucu olmadı. Geri dönüş yolunda Yeşilköy’e gelmeden Kargıcak Deresi’nin yakınından geçeceğim. Orada durup dereyi takip ederek gidebildiğim yere kadar gider dönerim.
Buranın çok güzel olduğunu daha önceleri Halil bana söylemişti. Daha önce bir iki kez gelmiş dereye inen ilk yoldan dere kenarına kadar gitmiştim. Bu sefer üstteki yolu izleyecektim. Bu yol traktör yolu. Bir noktaya kadar araçla bile gidilebilir ama sonrasında kesin arazi aracı gerekir. Biraz ilerledikten sonra bunun da olası olmadığını fark ettim. Zira heyelan sonucu yola düşen kaya parçaları yolu araçlara kapatmıştı. Tabanvaya açık!..
Gittikçe yükseliyoruz. Artık coşkun akan dere ince bir halat kadar küçülmeye başladı. Devam… Biraz sonra kökünden çıkarak yola düşüp yolu kapatan dev gibi bir çam ağacı ile karşılaştım. Ancak şöyle bir göz gezdirdikten sonra aradan bir yerden geçebileceğimi görüp ilerledim ve durdum. Birden bir kurt uluması geldi kulağıma. Gözlerim fıldır fıldır çevreyi, özellikle tepeleri dolandı. Fakat görünürde bir şey yok. Fakat ulumalar artmaya başladı. İşte tam da bu anda delikanlılık damarım kabardı ve uygun adım marş geriye döndüm. Sık sık arkamı ve tepeleri kolaçan ederek yüreğim ağzımda ilerliyorum. Neyse sesler kesildi… Ama bu hayra alamet mi? Ya sessiz sessiz peşimdelerse? Bir süre daha kalbim küt küt atarak ilerledim. Bu arada sürekli kendi kendime, “Bu bölgede aç olmaları olası değil!.. Avlanacakları bir sürü domuz ve geyik var, belki daha neler neler,” diye kendimi cesaretlendirmeye çalışıyorum. Etrafta da taze taze bir sürü domuz izi var!..
Ağaca bağlı iki at!.. Baktım sakin sakin otluyorlar. Eh, bir tehlike olsa onlar benden önce hisseder ve paniklerler. Demek ki tehlike yok!.. Tempoyu düşürüp biraz daha fotoğraf çektikten sonra arabaya yöneldim ve evimize döndüm.