KÖROĞLU’na KEŞKE GELESİCELER!..
(21-22 Kasım 2009)
Sevgili Canlar,
Pazar günü (22 Kasım) kaçırdığınızı bilseniz “Ah keşke, ah keşke…” diye yanarsınız. Ama ne demişler son pişmanlık fayda etmez.
Cumartesi öğleden sonra BEL-PA’nın önüne gittiğimde baktım çok az kişi var. Dedim, herhalde başka duraklardan binecek arkadaşlar. Tamam bindiler ama topu topu iki kişi… Böylece altı kişi olarak yola çıktık. Sayısı az grupları her zaman sevmişimdir ama bu sefer gelmeyenler adına çok üzüldüm. Gelselerdi, kalabalık olsaydık benim keyfimi kaçırsalardı ama bu güzelliklerden onlar da yararlansalardı demeden edemeyeceğim…
Genç kaptanımızın çok güzel kullandığı araçla İnözü Vadisi’nde kısa süreli konaklayıp bir şeyler yeyip içtikten sonra akşam hava kararmak üzere iken Kıbrısçık’a ulaştık. Bizi bekleyen sıcacık çorbamızı içip köftelerimizi yedikten sonra Köroğlu Dağ Evleri’ne gittik. Tamamen ahşap bir binada yer alan toplantı salonunda bir süre çaylarımızla sohbeti koyulaştırdık. Belediye Başkanı da ziyaretimize geldi. Çok yardımsever ve çalışkan bir arkadaşa benziyor. Sonrasında yarı ahşap yarı betonarme sevimli iki katlı evlerimize çekildik. Alt kat salon, mutfak ve banyo-tuvalet, üst kat yatak odası. Çok sevimli konutlar. Altta mis gibi fındık sobamız yandığı için evler sıcacıktı. Aydın’ın sinek avına çıkmasının sonrasında sessizleşen evimizde rahat bir uyku çektik.
Gerçi sabah Aydın benim horlamamdan yakındı ama şaka mıydı gerçek miydi anlamadım! :-)))
Sabah kahvaltımızı ettikten sonra aracımızla tırmanış noktamıza yakın bir yerde hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra yola koyulduk. Hava bu kadar mı güzel olur? Kabanımı çantamdan çıkarmak yerine polarımı da çıkartıp çantaya attım… Kısa süreli bir yürüyüşten sonra karlı alan başladı. İlk defa kış yürüyüşü-tırmanışı yapan Asiye karlı alan başlayınca çok fazla mutlu oldu.
Az eğimli bir tırmanıştan sonra iş biraz çetinleşmeye başladı. Önce eğim 45 derecelere çıktı. Ancak buralarda kar tam sertleşmediği için çok ta zorlanmadık. Sonra 50-55 derecelere arttı. Çıktığımız rota kuzey rotası olduğu için artık yavaş yavaş zemin sertleşmeye ve yer yer hemen hemen tamamen buz olmaya başladı. Genelde Hasan’ın iz açması, basamak yapması ve arkadan gelen bizlerin izleri sağlamlaştırmasıyla zirve öncesi son etapa kadar çıktık. Bundan sonrası bir taş atımlık mesafe ama eğim ciddi bir şekilde arttı, 70 dereceler civarı. Benim yükseklik korkum sürekli bilinçaltımdan su yüzüne çıkmak için zorluyor ben baskılıyorum. Ara ara aşağıya gözüm kaçıyor ama hemen başımı çeviriyor ve başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Gerçekten çok ciddi bir eğim vardı. 70 derece civarı!.. Ve hemen hemen buz zemin… Neyse ki bu etap kısa idi ve bazı yerler de tam buzlanmamıştı daha. İyi ki hava yumuşaktı. Daha ileri aylarda bu güzergahtan kramponsuz ve ip emniyeti olmadan çıkılamayacağını düşünüyorum.
Yüreğim ağzımda bir onbeş dakika kadarlık tırmanıştan sonra zirve altına ulaştık. İki arkadaşımız orada kalıp yemeğe başlayacaklarını söylediler ve kalan dördümüz zirve noktasına devam etmeye karar verdik. 70 derecelik son etapın tırmanışı ve son beş-altı aydır dağlardan uzak kalmış olmak sinirlerimi biraz gerdi ama yine de zirveyi denemeyi istedim. Ancak bir noktaya geldik; zirve direği ile neredeyse aynı hizadayız ama sırtın başlangıcına bir adım atmak gerekiyor. İki kaya arası boş ve ters bir hareket dağdan aşağıya demek. Burada tamam dedim, tam zirve noktasına gitmek zorunda değilim zaten hemen hemen aynı hizadayız. Direğin yanına gitmek şart değil, diyerek orada tırmanışımı noktaladım. 2400 metre olmadı da 2399.5 oldu bu sefer ne yapalım?
Hasan, Aydın ve Gültekin zirve direğinde bana poz verdiler. VE, ben yavaş yavaş inmeye başladım… İnişte onlar beni yakaladılar ve birlikte yemek yiyeceğimiz noktaya geldik. Sıcacık, keyifli bir ortamda yemek işimizi hallettikten sonra inişi önce Güney sonra Doğu sırt ve inişlerini kullanarak gerçekleştirdik. İnişte ağzımızı iki karış açmamıza neden olan bir görüntüyle karşılaştık; kış mevsimi Cumartesi itibarı ile başladı ama biz bir sürü açmış çiğdemle karşılaştık. Yanlış mı biliyorum, ama sanmıyorum, çiğdem ilkbahar çiçeğidir. İnanılır gibi değil!..
Güneşli bir gün, kar-buz ama sımsıcacık bir hava ve güzel dostlarla daha da ısınan bir ortam… Asiye anaç tavuk gibi bizi ara ara besler ve her tehlikede sürekli uyarır, Aydın, Zafer, Gültekin sakinlikleri ve güleryüzlülükleriyle ortamı ısıtır, Hasan ise güvenli ve kendinden emin kimseyi riske atmadan ekibi sağ salim tırmandırır ve geri getirir… Bir insan bir haftasonu etkinliğinden daha fazla ne bekleyebilir ki?..