BABAM


Bir kitapla (Kehribar Zamanında Aşk) ve sosyal medyada yazdıkları ile bir anda kalbimin en manzaralı noktalarından birine yerleşen sevgili Bige'nin (Bige Güven Kızılay) "Hayal Ağacım" kitabının "Portreler" bölümünde "Sen Artık Her Yerdesin" yazısını okurken o yazıya odaklanamadım maalesef. Zira babasından söz ediyor ve ben o yazıya kendimi vermem gerekirken kendi babamla ilgili anılar uçuşmaya başlıyor!.. Engel olamıyorum!.. 

Bir sürü anı birbirini kovalıyor (Evet, o anlarda ben de birden kokusunu duydum babamın. Tam 11 yıl sonra...). Oradan oraya atlıyor zihnim. Birden bir noktada kilitleniyor ve gittikçe ayrıntılara girmeye başlıyorum... Hem de sanki o anları yaşıyormuşum gibi geriliyorum.

Sene 1970 idi sanıyorum. Kızkardeşim evlenip ayrılalı iki yıl olmuş, abim ise okumak üzere o yıl Almanya'ya gitmişti. Annem ve babam bana kalmıştı... ;-)) Tabiî yıllardır abimle paylaştığım oda da artık tek bana kalmıştı. 

O gece annem ve babam odalarına çekilmiş uyuyorlar ben de antreye açılan odamda kitabımı okuyorum. Saat 11.00'i geçe gece yarısına doğru antredeki telefon çalmaya başladı. Bizimkiler uyanmadan açmak için fırladım yataktan. İkinci çalıştan sonra açtım. Telefondaki kişi çok acil babamla görüşmek istediğini önemli olduğunu bastıra bastıra tekrarlıyor ben de uyuduğunu sabah aramasını söylüyorum. Babam da kalkmıştı o ara, yatak odası kapısından bana bakıyordu. Ben gelme diye işaret ediyorum. Adam Haymana'dan geldiğini çok önemli olduğunu söyleyip duruyor. 

O yıllar Ecevit ve ekibinin İnönü ve taraftarlarını partiden atmak veya pasifize etmek istedikleri dönem. Babam da Paşa sevgisi ile o yıllara kadar yaşamış bir insan. Kolay kolay o ekibe pabuç bırakacak değil. Gayet sert muhalefet yapıyor.

Haymana deyince bir durdum. Zira her seçimde neredeyse silme babama oy çıkan bir yerden gelen kişiye ayrıcalık tanımalı mıydım? Sessizce babama Haymana dedim. Onun üzerine gelip aldı elimden telefonu.

Ben yine kitabımın başına döndüm. Ama bir süre geçti ve babamdan hiç ses yok!.. Telefon kulağında öyle dikilmiş duruyor... Meraklandım!.. Ne oluyor gibisinden bir işaret yaptım. Tepki yok. Fırladım yataktan dayadım kulağımı babamın elindeki telefona. O ne? Küfürün bini bir para...:-((( Hemen kaptım elinden ahizeyi... Ben de başladım saydırmaya. Fakat ben gerildikçe geriliyorum. 

O günlerde cep telefonunu bırakın sokaklarda ankesörlü telefon bile yok. Bir yandan küfürleşme devam ederken başladım, "Nereden arıyor olabilir?" diye düşünmeye. Olsa olsa Kızılay postanesinden arıyordur.

"Eğer o kadar delikanlı isen bekle geliyorum. Beş dakika sonra oradayım..."

Dalga geçerek beklediğini söyledi ben iyice kudurdum... Telefonu kapattım. Hemen yine çaldı. Babam açtı. Yine küfürler, yine küfürler. Tekrar kapattım. Babama açmaması yönünde yalvardım, bu arada hızla giyiniyorum. Babam, "Gitme, etme", dese de iş çığırından çıktı. "Merak etme baba. Kahvededir bizim çocuklar. Onları alıp öyle gideceğim..."

 

Durduramadı beni!.. Annemin devasa bir terzi makası vardı (hâlâ bende...;-)) Çaktırmadan zulaladım evden çıkmadan önce. Ne kahveye uğraması? Zaman mı var. O dönemde Ataç Sokak'în Meşrutiyet Caddesi ile kesiştiği köşede oturuyoruz. Kızılay Postanesi 3-5 dakikalık mesafede. Yakaladığım anda saplamaya başlayacağım mikropa. 

Kızılay Postanesi'ne ulaştığımda baktım her taraf kapalı. Tüh, dedim, pislik Ulus Postanesi'nden arıyormuş demek. O ana kadar biraz sakinlediğimden Ulus'a gitmekten vazgeçtim ve çiçeği burnunda bir katil veya ceset olmaktan kıl payı kurtuldum..

Haa!.. Kim olduğunu bulabildik mi? Tabii ki hayır... Zavallı bir Ecevit fanatiği idi herhalde... Yaşıyor ise dilerim daha olgunlaşmıştır...

BABAM
BABAM